11 Temmuz 2013 Perşembe

ALACAKARANLIK SERİSİ

   PUAN: 6/10
   
   KİTABIN KONUSU
  Bella isimli kızımız bazı sebeplerden ötürü annesinden ayrılıp, küçük bir kasabada yaşayan babasının yanına taşınır. Güneş görmeyen bu kasabada vampirler ve kurt-adamlarla karşılaşacak ve ister istemez kendini olayların ortasında bulacaktır.
   

   NEREDEN ESTİ?
  Lisedeyken yurttaki oda arkadaşımın elinde görmüştüm ilk kez "Alacakaranlık" kitabını. Arkadaşım kitabın konusunu anlatınca "Vay be, vampirlerle ilgili kitap yazmak kimin aklına gelmiş?!" diyerekten şaşırmıştım gelecekteki vampir kuryasından habersizce. O zamanlar bildiğim vampirler yalnızca Drakula, Blade ve Tom Cruise idi. Ki bunların biri tam vampir bile değil. Bu vampir merakıyla arkadaş kitabı bitirir bitirmez ondan aldım ve usulca ranzama uzanıp okumaya başladım.
  

   5 YORUM
 1-Kitaplar kahraman bakış açısıyla yazıldığından baş karakter benim için çok önemliydi. Bella karakteri bu beklentilerimi boşa çıkarmadı diyebiliriz. Gerek olgun tavırları olsun gerek "her konuştuğumu bilirim, her bildiğimi konuşmam" anlayışı olsun beni etkilemiştir diyebiliriz. Her düşündüğünü söyleyen bir karakterin bir de baş karakter olarak ön planda tutulması bana gereksiz gelmiştir hep.(Bu arada sessiz kızlara karşı bir zaafım olabilir; mesela "Skins" dizisinde de favori karakterim Effy Stonem'di ve kız koskoca 2 sezon boyunca 20-25 kısa cümle ya kurmuştur ya da kurmamıştır)
 

  2-Kitaplarda sürekli bir tempo artışı görememek biraz hayal kırıklığına uğrattı beni. İlk kitap fena olmayan bir tempoda ilerlerken 2. kitapta tempo adına fazla bir şey kalmıyor. Kısıtlı bir konu üzerine uzun bölümler oluşturulmuş ve ilk kitapla tanımaya başladığımız karakterlerden bahsedilmemesi içeriğin fakir kalmasına sebep olmuş. 2. kitabı seriden çıkarsanız yokluğunu hissetmezsiniz bile(o derece yani). Bunun ardından 3. kitapta seri az da olsa kendini topluyor(geçiş kitabı da diyebiliriz) ve 4. kitapla-ki kendisi seride en sevdiğim kitap olur- yükselen bir tempo yakalayıp hoş bir finale imza atıyor yazar.
 

  3-Var olan mitleri, yazarların öznel davranarak değiştirmeleri benim için hep eksi puan olmuştur. Maalesef bu seride de vampirler hakkındaki birçok şeyin değiştiğini görüyoruz. Fakat genel olarak pek tatmin edici değişiklikler değil bunlar. Vampirlerin gün ışığına çıkamama nedenini elmas gibi parıldamalarına bağlamak fazla çocukça geldi bana. Bunun dışında vampirlerin kendilerine özel farklı güçlerinin(zihin okuma, geleceği görme,...) olması da bir nebze güzel olabilirdi. Ama kitabın ilerleyen bölümlerinde bu güçlerin yerinde kullanılmaması va hatta bir süre sonra karakterlerden bazılarının bu güçleri hiç yokmuş gibi yazılmaya devam edilmesi mantık hatalarına yol açıp beni soğutmuştur.
 

  4-Bir erkek olarak bana mı öyle geldi, yoksa gerçekten Edward'ı öven paragraf sayısı fazla mı abartılıydı? Gerçekten bir süre sonra Bella'nın Edward'a methiyeler düzmesi can sıkıcı bir hal almaya başladı benim için. Diğer taraftan öteki Cullen'ların bu kadar yüzeysel anlatılması beni hayal kırıklığına uğrattı. Ama hepsinin vampir olana kadarki geçmiş hikayelerinin anlatıldığı bölümler çok kaliteliydi. Bazı bölümlerinde insanın kanı donuyor resmen..
 

  5-Bu seriyi okumadan önce vampirlerle ilgili fazla bir şey bilmiyordum. Anne Rice okumamıştım hiç, Buffy: The Vampire Slayer gibi kült olmuş bir diziden haberim bile yoktu, The Vampire Diaries'in o beğendiğim 2. sezonunu izlememiştim(3. sezona daha başlamadım). Tüm bunlardan sonra bu seriyi okusaydım bayağı kaçar mıydı bilmiyorum. Ama belki ilk vampir kitap tecrübem olması belki de lisede tüm arkadaşlarla aynı anda okuyup bitirdiğimiz kitapların ardından okula gelip kritik yapmamız bu serinin bende hoş anılar bırakmasında etken olmuşlardır. O yüzden tüm eksilerine rağmen serinin bendeki yeri ayrı olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin